Ceza
Hukukunda Yaş Küçüklüğü
İçindekiler
Çocuk, biyolojik ve psikolojik olarak yetişkinlerden
farklı hareketler ve davranışlar sergileyen kişidir. Olayları farklı düşünür,
farklı yorumlar ve farklı uygular. Muhakeme yeteneği ya bulunmamaktadır ya da
bulunsa bile yetişkinlere göre daha azdır. Bu sebeplerden dolayı ceza hukukunda
çocuklar bakımından, yalnızca kendilerine uygulanabilir yasa ve usullerin
bulunması gerekir. Çocuklara özgü yasa
ve usullerin gerekliliği ceza hukukunda bir alt bölüm olarak Çocuk Ceza
Hukukunu ortaya çıkarmıştır.[1] Bu
kapsamda uluslararası anlaşmalarında etkisinde çocuklara ilişkin özel
düzenlemelere devletler kendi hukuklarında yer vermeye başlamışlardır.
Çocuklara ilişkin ceza hükümlerin temel felsefesi
cezalandırma üzerine değil, eğitme ve topluma yeniden kazandırma üzerine kurulu
olmalıdır.[2]
TCK[3]
nun amaç başlıklı ilk maddesine göre kanunun amacı ‘toplum barışını korumak, suç işlenmesini önlemektir.’ Kural olarak kişinin gerçekleştirdiği eylem
toplum barışını sağlamak amacıyla cezalandırılır, ancak bunun yanında ceza
hukukunun suç olarak tanımlanan eylemi gerçekleştiren kişinin cezalandırma
sonucu ıslah edilerek topluma yeniden kazandırılması amacı da vardır. Yetişkinler
için durum böyle iken çocuklar için durum biraz daha farklıdır. Çocuklar
toplumun geleceğini oluşturan temel yapı taşlarıdır, çocuk nasıl ise toplumda
ileride öyle şekil alacaktır. Bu bakımdan çocuğu cezalandırmak belki suç işlenmesini önler ama bu eylemin toplum barışını korumak noktasında
sıkıntı yaratacağı açıktır. Bir çocuğun, suç olarak kabul edilen bir
fiili işlemesi nedeniyle onu cezalandırmak, onun hayatını karartmak yersizdir. Ona
hatasını görmesi için yeni bir şans vermek gerekmektedir.[4]
Bu çalışmada yaş küçüklüğü genel anlamda irdelenip,
TCK, ÇKK[5] ve
diğer ceza mevzuatı açısından özellik gösterdiği haller üzerinde durulacaktır.
Bu kapsamda yüksek mahkeme kararlarından da faydalanacaktır. Öncelikle Yaş
küçüklüğü hukukî bakımdan ele alınacak daha sonra mevzuata genel olarak
irdelenecek daha sonra muhakemeye etki eden hallerine değinilecektir.
Bilindiği üzere suçun üç adet yapısal unsuru vardır;
Tipe uygun hareket, hukuka aykırılık ve kusurluluk. Bir suçun oluşumu için bu
üç unsurun bulunması gerekir. Konumuz gereği bu unsurlardan ‘kusurluluk’ la
ilgili olan ‘kusur yeteneğini etkileyen haller’ üzerinde yoğunlaşacağız. Hemen
belirtilmelidir ki yasada ki suç tanımına uygun hukuka aykırı eylemi
gerçekleştiren kişinin kural olarak kusurlu davranma yeteneğine sahip olduğu
kabul edilir. Bu yüzden yasada tek tek kimlerin kusurlu sayılacağı noktasında
bir sayıma gidilmez, bunun yerine kimlerin kusurlu sayılmayacağı istisnai
olarak belirtilir[6]. Bu kapsamda 5237 sayılı
TCK da yer verilen kusur yeteneğini etkileyen haller; Yaş küçüklüğü(m. 31),
Akıl hastalığı(m. 32), Sağır ve dilsizlik(m. 33) ve geçici nedenler alkol ve
uyuşturucu etkisinde olmadır(m. 34).
Kusur yeteneği, isnadiyetten farklı bir kavramdır.
İsnadiyet kusurlu olan neticeden faili sorumlu tutmanın bir koşuludur[7],
kusurluluğun veya suçun değil cezalandırılabilmenin ön koşuludur. İsnat yeteneği
de failde bulunması gereken sübjektif nitelikte bir unsurdur, ancak isnat
yeteneği, kusur yeteneği bulunan ve kusurlu davranan kişinin neticeden sorumlu
tutulup tutulamayacağı ile ilgilidir ve en son incelenmelidir. Sübjektif İsnadiyet denen kavram budur[8]. Kusur yeteneği ise anlama ve isteme
yeteneğidir, kısaca kusurlu olarak hareket edebilme yeteneğidir denilebilir.
Başka bir tanıma göre ise kusur yeteneği, hak ile haksızı, doğru ile yanlışı,
iyi ile kötüyü ayırt edebilme ve bu anlayışa göre davranabilme yeteneğidir[9]. Kusur yeteneğinin suçun üç unsurundan biri
olan kusurlulukla ilgili olduğundan yukarıda bahsedilmişti. Bu kapsamda kusur
yeteneği suçun diğer unsurlarına etki etmez. Örnek olarak; 8 yaşında biri de
tipe uygun hukuka aykırı bir eylemi işleyebilir; ancak ceza hukuku 8 yaşında
birinin kusur yeteneğinin bulunmadığını kabul ettiğinden kusurlu olarak
nitelendirilemez. Bu kapsamda denilebilir ki; Hareket yeteneği ile kusur
yeteneği, aynı kavramlar değildir[10].
Ceza hukuku yukarıda sayılan dört istisnai durumda
kusur yeteneğini sorgulamış, kusur yeteneğinin varlığıyla ilgilenmiştir. Bu
durumlara da kusur yeteneğinin derecelerine farklı sonuçlar bağlamıştır. Hemen
belirtilmelidir ki kusur yeteneği eylemin gerçekleştiği zaman bulunmalıdır.
Kusur yeteneğine etki eden hallerden biride yaş
küçüklüğüdür. Yaşı küçük kimseler, tam ve olgun bir insan gibi doğruyu
yanlıştan, haklıyı haksızdan ayırabilme yeteneğine yani temyiz kudretine ya hiç
sahip değildirler ya da bu kudret kendilerinde tam gelişmemiştir[11]. Bu
kapsamda öncelikle Ceza hukuku bağlamında çocuk tanımından bahsedilmelidir.
Birleşmiş Milletler tarafından kabul edilen Çocuk
Haklarına Dair Sözleşme ilk maddesinde çocuk kavramının sınırlarını ’18
yaşına kadar her insan çocuktur’ şeklinde çizmiştir. 5237 sayılı TCK ise
tanımlar başlıklı 6. maddesinde ‘Çocuk deyiminden henüz 18 yaşını doldurmamış
kişi anlaşılır’ şeklinde çocuk tanımını yapmıştır. 5395 sayılı ÇKK ise 3.
maddesinde ‘daha erken yaşta ergen olsa bile, onsekiz yaşını doldurmamış kişi’
şeklindeki hükmüyle çocuğu tanımlamıştır. Bu tanımlardan yola çıkılarak
denilebilir ki, Ceza hukuku anlamında çocuk Onsekiz yaşını henüz doldurmamış
bireydir. Çocuk tanımına değindikten sonra irdelenmesi gereken diğer tanımlar
ise korunma ihtiyacı olan çocuk ve suça sürüklenen çocuk tur. ÇKK 3.
maddesinde Korunma
ihtiyacı olan çocuk, ‘bedensel,
zihinsel, ahlaki, sosyal ve duygusal gelişimi ile kişisel güvenliği tehlikede
olan, ihmal veya istismar edilen ya da suç mağduru çocuk’, suça
sürüklenen çocuk ise ‘kanunlarda suç olarak tanımlanan bir fiili işlediği
iddiası ile hakkında soruşturma veya kovuşturma yapılan ya da işlediği fiilden
dolayı hakkında güvenlik tedbirine karar verilen çocuk’ şeklinde
tanımlanmıştır. Bu tanımlara göre TCK 31. maddesinde belirtilen yaş küçüğü
birey yani çocuk ÇKK kapsamında belirtilen suça
sürüklenen çocuk tur.
TCK 31. maddesinde kusur yeteneğiyle ilgili
kastedilen, kişinin işlediği fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılama ve
davranışlarını kontrol edip yönlendirme, bir anlamda, davranışının hukuken
tasvip edilmeyen bir davranış olduğunu anlama yeteneği olduğudur. 765 sayılı
TCK[12] da
ise bu tanım sadece ‘farik(fark eden) ve mümeyyiz(iyiyi doğruyu yanlışı seçen)
olma’ şeklinde vurgulanmıştır. Algılama yeteneği haksızlık bilincinin varlığı
şeklinde tanımlanabilir; fiilin hukukî anlam ve sonuçlarının bilinmesi algılama
yeteneğine sahip olunmasıdır. Bu kapsamda küçüğün sadece farik ve mümeyyiz olma
durumundan bahsedilmesi kusurun unsurunun açıklanmasında yeterli olmayacaktır[13]. Yeni
kanunda algılanması gerekenin ‘işlediği fiilin hukukî anlam ve sonuçları’
olduğu belirtilmesi ve birde ‘davranışlarını yönlendirme yeteneği’nin aranması
daha isabetli olmuştur. Bu kapsamda çocuğun, işlediği eylemle ilgili olarak
kusur yeteneği araştırılacaktır. Zira çocuk tipe uygun bir fiilin, hukukî anlam
ve sonuçlarını bilebilecekken diğer bir fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını
bilmeyebilir.
Cezai sorumluluğun başlaması için belirli bir yaşa
erişme algısı eski dönemlerde oluşmuştur. Örneğin roma hukukunda ceza
sorumluluğu buluğa(ergenlik çağı) ermeye bağlı tutulmuş, Kilise hukukunda ise
yedi yaşından küçükler kasıtlı davranması mümkün olmayan akıl hastaları gibi
kabul edilmiştir. Cermen hukukunda oniki yaşından küçüklerin kasıtlı
davranamayacakları kabul edilmiştir. İslam hukukunda ise gene buluğ ceza sorumluluğuna
esas alınmıştır[14].
Günümüzde ise genellikle çeşitli yaş grupları
belirlenmiş ve çocukların cezai sorumluluğu bağlı bulunduğu yaş grubuna göre
tespit edilmektedir. Çocuk Mahkemelerinin Yönetimi Hakkında Birleşmiş Milletler
Asgari Kuralları(Pekin) bu durumla ilgili ‘Küçükler
için cezai sorumluluk yaşı tespit eden hukuk sistemlerindeki küçüklerin
duygusal, zihinsel ve entelektüel olgunlukları göz önünde tutulur ve çok küçük
bir sorumluluk yaşı tespit edilemez.’ hükmünü getirmiştir[15].
Ülkelerin tarihi ve kültürel gelişimleri ve coğrafi farklılıklar yüzünden
belirli bir yaş sınırlaması tespit edilmemiştir. Sorumluluk için yaş sınırı
tespitinde makul davranılmalıdır, zira ceza sorumluluğu için çok küçük bir yaş
tespiti, düzenlemeyi anlamsız hale getirecektir. Bu kapsamda bazı ülkelerin
belirlemiş olduğu yaş grupları şöyledir; Alman Çocuk Mahkemeleri kanunu 0-14,
14-18, 18-21 olmak üzere üç gruba ayırmıştır. İngiltere 0-7, 7-14, 14-17
şeklinde, Fransa, 0-13, 13-16, 16-18 şeklinde, Rusya ise 0-14, 14-18, 18-20 olmak
üzere üçlü ayrım yapmışlardır[16]. İsviçre
ise 0-7, 7-15, 15-18, 18-25 şeklinde dört gurup belirlemiştir. Hemen
Belirtilmelidir ki 765 s. TCK 0-11, 11-15, 15-18 şeklinde bir ayrıma gitmişken
şu an yürürlükte olan 5237 s. TCK 0-12, 12-15, 15-18 şeklinde üçlü bir ayrıma
gitmiştir.
Yaş küçüklüğü hallerine değinmeden, yaşla ilgili
olarak çıkabilecek bazı sorunların nasıl çözüleceğinden bahsedilmelidir. NüfK[17] nun
59. maddesine göre: ‘Doğum tarihlerinde
doğum yılı yazılıp doğum ay ve günü yazılmamış olanların yaşlarının
hesaplanmasında doğduğu yılın Temmuz ayının birinci günü, ayı yazılıp da günü
belli olmayanlarda o ayın birinci günü başlangıç tutulur.’ Yaşın tam
tespitinin yapılamaması durumunda ilgili hüküm uygulanacaktır. Bunun dışında
failin nüfus kayıtlarındaki yaşı ile fiziki görüntüsü arasında fark varsa Adli
Tıp Kurumundan görüş alınır, failin yaşının düzeltilmesi için küçüğün bir
devreden diğerine geçiyor olması gerekir aksi takdirde düzeltme yapılmaz.[18] CMK
218/2 uyarınca yaş tashihi ile ilgili bir durumun bulunması durumunda ise nispi
muhakeme yapma zorunluluğu olup, ceza mahkemesi bu sorunu çözmelidir. Konuyla
ilgili olarak Yargıtay bir kararında ‘
Suç tarihinde onbir yaşından küçük olan sanık hakkında kovuşturma yapılamaz,
kamu davası açılamaz. Görünüş itibariyle ve heyet raporuna göre ondört yaşında
olduğu saptanan sanığın yasal geçerliliği olmayan bu dava içinde yaşı
düzeltemez. Cumhuriyet Savcılığınca müstakil yaş düzeltme davası açılması ve
sonucuna göre kamu davası ikamesinin takdirine imkân verilmek üzere muhakemenin
durmasına karar verilmesi gerekir’[19]
şeklinde karar almıştır.
Daha öncede değinildiği gibi 5237s. TCK 31. maddesinde
yaş küçüklüğü hallerini 3 dönem olarak incelemiştir.
5237 s. TCK bu dönem yaş grubunu 31. maddenin ilk
fırkasında şu şekilde ele almıştır; ‘Fiili işlediği sırada oniki
yaşını doldurmamış olan çocukların ceza sorumluluğu yoktur. Bu kişiler
hakkında, ceza kovuşturması yapılamaz; ancak, çocuklara özgü güvenlik
tedbirleri uygulanabilir.’ Bu tanımdan çıkaracağımız sonuca göre oniki yaşından küçük
çocukların kusur yeteneği ve dolayısıyla cezaî sorumluluğu yoktur. Kanun koyucunun
kusur yeteneğinin varlığı için aradığı anlama
ve isteme yeteneğinin, bu yaş
grubu için karine olarak bulunmadığı kabul edilmiştir. Gerçekte, bu yaş
grubunda bulunan bir çocuk da, gerçekleştirdiği eylemin doğruluğunu veya
yanlışlığını algılayabilir ve yanlış bir davranışta bulunmama konusunda kendini
yönlendirebilir, buna rağmen kanun koyucu izlediği suç politikası gereği bu yaş
grubu çocukları cezalandırmanın, onların topluma yeniden kazandırılmasına fayda
sağlamayacağını kabul ederek[20]
kusur yeteneklerinin olmadığını karine olarak kabul etmiştir.
Madde metninden çıkarılacak diğer bir sonuç; bu yaş grubunda ki çocuklar
hakkında kovuşturma yapılamasa da soruşturma yapılabilmesidir. Zira madde de
sadece kovuşturma yapılamayacağı vurgulanmış, soruşturmaya ilişkin bir hüküm
getirilmemiştir. Ancak bu soruşturma bazı özellikler taşımalıdır.[21]
Bu özelliklere daha sonra muhakeme bölümünde değinilecektir.
Bu konuyla ilgili Yargıtay da suçun kanunî tanımlarına yer vermekle
yetinip kusurluluk konusuyla ilgili başkaca bir incelemeye gereksinim
duymayacak kararlar vermektedir. Emsal bir karar olarak ‘Hükümden sonra yürürlüğe giren 5237 sayılı TCY 31/1. maddesine göre,
suç tarihinde 12 yaşını bitirmemiş olan sanığın ceza sorumluluğun bulunmaması
ve hakkında ceza kovuşturması yapılması olanağının da kalmaması nedeniyle…
Bozmayı gerektirmiştir.’[22]
Madde metninden çıkarılan bir diğer sonuçta, bu yaş grubu küçüklere ceza
verilemeyeceği, güvenlik tedbirleri uygulanacağıdır. 5237 s. TCK nun Çocuklara
Özgü Güvenlik Tedbirleri başlıklı 56. maddesi ‘Çocuklara özgü güvenlik tedbirlerinin neler olduğu ve ne suretle
uygulanacakları ilgili kanunda gösterilir.’ hükmünü içermektedir. Bu
tedbirler özel kanun niteliğinde olan ÇKK nun 5. ve 11. maddelerinde düzenlenmiştir.
Koruyucu ve destekleyici tedbirler, çocuğun öncelikle
kendi aile ortamında korunmasını sağlamaya yönelik danışmanlık, eğitim, bakım,
sağlık ve barınma konularında alınacak tedbirlerdir. ÇKK nun 5. maddesinde bu
tedbirler şu şekilde sıralanmıştır;
Danışmanlık tedbiri, çocuğun bakımından sorumlu olan
kimselere çocuk yetiştirme konusunda; çocuklara da eğitim ve gelişimleri ile
ilgili sorunlarının çözümünde yol göstermeye
Eğitim tedbiri, çocuğun bir eğitim kurumuna gündüzlü
veya yatılı olarak devamına; iş ve meslek edinmesi amacıyla bir meslek veya
sanat edinme kursuna gitmesine veya meslek sahibi bir ustanın yanına yahut
kamuya ya da özel sektöre ait işyerlerine yerleştirilmesine
Bakım tedbiri, çocuğun bakımından sorumlu olan
kimsenin herhangi bir nedenle görevini yerine getirememesi hâlinde, çocuğun
resmî veya özel bakım yurdu ya da koruyucu aile hizmetlerinden
yararlandırılması veya bu kurumlara yerleştirilmesine
Sağlık tedbiri, çocuğun fiziksel ve ruhsal sağlığının
korunması ve tedavisi için gerekli geçici veya sürekli tıbbî bakım ve
rehabilitasyonuna, bağımlılık yapan Maddeleri kullananların tedavilerinin
yapılmasına
Barınma tedbiri, barınma yeri olmayan çocuklu
kimselere veya hayatı tehlikede olan hamile kadınlara uygun barınma yeri
sağlamaya yönelik tedbirlerdir. Bu tedbir kararları çocuğun anası, babası,
vasisi, bakım ve gözetiminden sorumlu kimse, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme
Kurumu ve Cumhuriyet savcısının istemi üzerine veya re'sen çocuk hâkimi
tarafından alınabilir(m. 7/1). Hâkim, çocuğun gelişimini göz önünde
bulundurarak koruyucu ve destekleyici tedbirin kaldırılmasına veya
değiştirilmesine karar verebilir(m. 7/5). Tedbirin uygulanması, onsekiz yaşın
doldurulmasıyla kendiliğinden sona erer. Ancak hâkim, eğitim ve öğrenimine
devam edebilmesi için ve rızası alınmak suretiyle tedbirin uygulanmasına belli
bir süre daha devam edilmesine karar verebilir.
Yargıtay bu yaş grubu bakımından güvenlik tedbiri
verilme zorunluluğu ile ilgili olarak bir kararında ‘ Sanık Birkan’ın oniki yaşını doldurmadığı anlaşılmakla TCY 31/1.
maddesi gereği ‘ceza sorumluluğu bulunmadığından’ hakkında ceza kovuşturması
yapılamayacağı ancak çocuklara özgü güvenlik tedbirlerinin uygulanabileceğinin
düşünülmemesi… Bozmayı gerektirmiştir.’ şeklinde hüküm tesis etmiştir.
Belirtilmelidir ki 765 s. TCK birinci dönem yaş
grubunu 0-11 olarak belirlemişti.
Bu
dönem çocuğun on iki yaşını bitirip yani 13 yaşından gün almasından 15 yaşına
kadar olan dönemi kapsar. Bu dönemde çocuğun fiilin haksızlık niteliğini
bildiği ancak kendisini fiili işlemekten alıkoyamadığı kabul edilir. Yani çocuk
davranışlarını yönlendiremez.[23] Bu
dönem çocuklar 5237 s. TCK nun 31. maddesinin 2. fıkrasında düzenlenmiştir.
Buna göre ; ‘Fiili işlediği sırada oniki yaşını doldurmuş olup da onbeş
yaşını doldurmamış olanların işlediği fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını
algılayamaması veya davranışlarını yönlendirme yeteneğinin yeterince gelişmemiş
olması hâlinde ceza sorumluluğu yoktur. Ancak bu kişiler hakkında çocuklara
özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunur. İşlediği fiilin hukukî anlam ve
sonuçlarını algılama ve bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme
yeteneğinin varlığı hâlinde, bu kişiler hakkında suç, ağırlaştırılmış müebbet
hapis cezasını gerektirdiği takdirde oniki yıldan onbeş yıla; müebbet hapis
cezasını gerektirdiği takdirde dokuz yıldan onbir yıla kadar hapis cezasına
hükmolunur. Diğer cezaların yarısı indirilir ve bu hâlde her fiil için
verilecek hapis cezası yedi yıldan fazla olamaz.’ Bu kapsamda
görüldüğü üzere kusur yeteneğine sahip olup olmamayla ilgili ikili bir ayrıma
gidilmiştir. Fıkra
incelendiğinde kusur yeteneğinin varlığı için işlenen fiilin anlam ve
sonuçlarını anlama ve davranışlarını yönlendirme yeteneği aranmaktadır.
Yukarıda da değinildiği üzere 765 s TCK kusur yeteneğinin varlığı için farik ve
mümeyyiz olma kıstaslarını arıyordu. Bu düzenleme göz önüne alındığında kusur
yeteneği filin suç teşkil edip etmediğini anlama esasına dayalı tutulmuştur.
Kusur yeteneği sadece suç bilincinin fariki olmak değildir. Özellikle
çocukların zihinsel ve bedensel gelişimi geliştiği çevre, göz önünde
bulundurulmadan eylemin hukukî sonuçlarının farik ve mümeyyizi olması kusur
yeteneğinin varlığı için yeterli olmamalıdır. Öyle ki bazı durumlarda bir
fiilin suç olup olmadığı bilincine erişmek erken yaşta başlar. Çocuk, insan
öldürmenin veya hırsızlığın bir suç olup ceza gerektirdiğini ve bu eylemleri
gerçekleştiren insanların hapis cezası çekebileceğinin erken yaşta farkında
olmaktadır. Özellikle geliştiği çevrede çok suç işlenen bir çocukta bu bilinç
çok erken yaşlarda oluşmaktadır. Çok kısa tabirle iyiyi kötüden ayırabilme
yeteneği olan kusur yeteneğinin bu şekilde, yalnızca manevi ve ahlakî açıdan
ele alınması[24] beklenen amaca ulaşmada
yeterli olmayacaktır. Bu kanun kapsamında ayırt edilmesi gereken, işlenen
fiilin hukukî anlamıdır. 5237 s. TCK da ise kusur yeteneği, sadece işlenen
fiilin ceza hukuku bakımından anlam ve sonuçlarının farkında olma değil aynı
zamanda davranışlarını da bu doğrultuda yönlendirebilme yeteneğini ihtiva eder.
Yeni kanunda bu şekilde hareketlerini yönlendirme yani irade yeteneğinin de
kusur yeteneğinin varlığı için gerekli kılınması eski kanundaki eksikliği
gidermiştir.
Kusur
yeteneğinin tespiti için bir inceleme şarttır. Bu yeteneğin tespiti ise mahkeme
tarafından yapılacaktır. Bu kapsamda bu yaş grubu çocukların işledikleri
fiille ilgili bir sosyal inceleme yapılacaktır. İnceleme sonucu çocuğun o
fiille ilgili kusur yeteneğinin varlığına veya yokluğuna karar verilecektir.
Yukarıda da değinildiği üzere, inceleme kusur
yeteneğinin varlığına ilişkindir. Çocuğun gerçekleştirdiği eylemin ‘ hukuki
anlam ve sonuçlarını anlama ve işlediği fiille ilgili davranışlarını
yönlendirme’ yeteneğinin var olup olmadığına hakim karar verecektir. Hakim bu
kararı verirken görevlendireceği bir uzman bilirkişi araştırmasından
yararlanabilir. Gerçektende ÇKK nun 35. maddesi konuyla ilgili olarak ‘Bu Kanun kapsamındaki çocuklar hakkında
mahkemeler, çocuk hâkimleri veya Cumhuriyet savcılarınca gerektiğinde çocuğun
bireysel özelliklerini ve sosyal çevresini gösteren inceleme yaptırılır. Sosyal
inceleme raporu, çocuğun, işlediği fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılama
ve bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğinin mahkeme
tarafından takdirinde göz önünde bulundurulur’ hükmünü içermektedir. Hemen
belirtilmelidir ki bilirkişi çocuğun kusur yeteneği hakkında bir tespit
yapmamalıdır. Bu kapsamda Yargıtay bir
kararında, Ayırt etme gücü, salt tıbbi
değil, tersine hukuk ağırlıklı karmaşık bir sorundur, Yargıç bu konuda hekim,
psikolog v.b uzmanlara ve kanıtlara başvurarak konuyu çözmek durumundadır.
Bilirkişinin düşüncesine mutlak olarak bağlı olmadığı gibi, onları somut
olgulara dayalı inandırıcı gerekçelerle reddederek tersi görüşü de
benimseyebilir.[25]
ifadelerine yer vermiştir. Ayrıca belirtilmelidir ki inceleme yapacak
bilirkişi uzman bilirkişi olmalıdır. Zira ÇKK 33. maddesinde sosyal çalışma
uzmanının nitelikleri konusunda hükümler içermektedir. Buna göre
bilirkişi(sosyal çalışma uzmanı) seçiminde
‘ çocuk ve aile sorunları ile
çocuk hukuku ve çocuk suçluluğunun önlenmesi alanlarında lisansüstü eğitim
yapmış olanlar tercih edilir.’ Yargıtay konuyla ilgili bir kararında, Devlet hastanesinde görev yapan nöroloji
uzmanından alınan yetersiz rapora dayanılarak hüküm kurulması; sanığın suçun
farik ve mümeyyizi olup olmadığının tartışılmaması yasaya aykırıdır.[26] Şeklinde karar
vermiştir.
Kusur yeteneği çocuğun, işlediği fiil bakımından
araştırılmalıdır. Bu kapsamda genel olarak değil her fiil için ayrı ayrı
değerlendirme yapılmalıdır. Zira bu yaş grubunda ki çocukların örneğin
hırsızlık suçu bakımından fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını anlama ve
davranışlarını yönlendirebilme yeteneği gelişmişken, aynı yetenek cinsel
istismar suçu bakımından gelişmemiş olabilir. Sosyal inceleme raporu konusunda
Yargıtay bir kararında konunun önemiyle ilgili ‘Sanığın yüklenen suçun anlam ve sonuçlarını kavrayabilme yönünden
bedeni, akli ve ruhi durumu suçun işlenmesindeki özelliklerde dikkate alınarak
uzman hekime tespit ettirilmesi gerekirken bir başka hazırlık evrakından temin
olunan onaysız rapor fotokopisiyle yetinerek yazılı şekilde hüküm kurması…’[27] şeklinde
hüküm tesis etmiştir. Bir başka kararında ise ‘Sanığın hangi suçun anlam ve sonuçlarını kavrayabilecek yetenekte
olduğu belirtilmeden ve gerekçeleri de gösterilmeden düzenlenen doktor
raporuyla yetinilerek hüküm kurulması…’[28]
şeklinde hüküm tesis etmiştir.
Yapılan Sosyal inceleme sonuncunda çocuğun işlediği
eylem bakımından ‘hukukî anlam ve sonuçlarını algılama’ ve ‘fiille ilgili
olarak davranışlarını yönlendirme’ yetenekleri beraber bulunmuyorsa çocuğun
işlediği eylemle ilgili olarak kusur yeteneğinin olmadığı kabul edilecektir. Bu
durumda CMK[29] nun 223/3 fıkrası
gereğince kusurun bulunmaması nedeniyle ceza verilmesine yer olmadığı kararı
verilmeli[30] ve TCK nun 56. maddesi
gereğince çocuklara özgü güvenlik tedbirleri uygulanmalıdır. Uygulanacak güvenlik
tedbirleri ise yukarıda açıklanan ÇKK nun 5. maddesinde belirtilen
tedbirlerdir. Ancak belirtilmelidir ki ilk yaş grubu(0-12) için belirtilen
tedbirlerin uygulanması ihtiyari iken, bu yaş grubuna giren çocukların kusur
yeteneklerinin olmadığı konusunda karar verildiğinde güvenlik tedbirine başvuru
zorunludur[31]. 765 s. TCK 54. maddesinin ilk fıkrasında, bu
kapsamda güvenlik tedbirlerine başvuru için 1 yıllık bir ceza alt sınırı
öngörmekteydi. Bu kapsamda işlenen fiilin cezası 1 yıldan fazla hapis cezasını
gerektiriyorsa güvenlik tedbirlerine başvurulması hükme bağlanmıştır. 5237 s.
TCK da aynı düzenlemeyi içeren 31. maddenin 2. fıkrasında bu sınır
kaldırılmıştır.
Sosyal inceleme sonunda çocuğun kusur yeteneğinin
varlığı tespit edilirse çocuk hakkında cezaya hükmedilecektir. Ancak bu ceza
indirimli şekilde uygulanacaktır. Temel cezanın[32]
ağırlaştırılmış müebbet hapis veya müebbet hapis gerektirdiği durumlarda
fıkrada belirtilen yedi yıl sınırına başvurulamaz. Diğer durumlarda yasal
artırım ve indirimler uygulandıktan sonra ceza yedi yılı aşıyorsa, üst sınır
olan yedi yıla indirilir. Daha sonra takdiri indirim nedenleri varsa indirimler
yedi yıl üzerinden yapılacaktır. Yani öncelikle fiile TCK nun 61. maddesi
uygulanarak ceza belirlenecek, bu ceza yedi yılı aşıyorsa yedi yıla indirilecektir.
Daha sonra devam eden 62. madde gereğince takdiri indirim nedenleri
uygulanacak, bu uygulama yedi yıl üzerinden yapılacaktır. ÇKK ile mülga olan
ÇMKYUK[33]
zamanında verilen bir Yargıtay kararına göre; Sanığın yaşı nedeniyle 2253 sayılı yasanın 12/2. maddesinin tatbiki
suretiyle verilecek hapis cezasının 7 seneden fazla olamayacağı ve TCK 59.
maddesinin bu indirimden sonra tatbiki gerektiği gözetilmeden yanlış uygulama
ile fazla ceza tayini, bozmayı gerektirmiştir.[34]
Fıkra kapsamında verilecek hapis cezaları yarı
oranında indirilecektir. 765 s. TCK da emsal fıkrasında bu indirim halini
öngörmüştü. 5237 s. TCK nun ilk metninde öngörülen oranı üçte iki tutarında ve
her fiil için getirilen üst sınır 6 yıldı. Ancak bu hüküm yasanın yürürlüğe
girdiği tarihten bir ay geçmeden çıkarılan 5377[35]
sayılı kanunla değiştirilmiş ve mevcut hale getirilmiştir. Böylece yeni TCK nun
bu bakımdan lehe olma özelliği ortadan kalkmıştır. Ancak 5377 sayılı yasanın
yürürlüğe girdiği tarihe kadar işlenen suçlar bakımından yasanın ilk metni
uygulanacaktır.
Doktrinde TCK nun 31. maddesinin 2. fıkrasının, ÇKK
nun 4. maddesinin (i) bendiyle çeliştiği yönünde görüşler vardır[36] ÇKK
nun 4. maddesinin (i) bendi kanunun uygulanmasında ‘Çocuklar hakkında özgürlüğü
kısıtlayıcı tedbirler ile hapis cezasına en son çare olarak başvurulması’
ilkesinin gözetileceğinden bahsetmektedir. Bu kapsamda bu yaş grubu çocuklardan
kusur yeteneği tespit edilmiş olanlara ceza verilmesi ÇKK na aykırıdır.
Gerçektende Yargıtay ilgili bir kararında farik
ve mümeyyiz sanıklar hakkında ceza tayini yerine tedbir uygulanmasının yasaya
aykırı olduğuna dair görüşe iştirak edilmemiştir[37]. Doğrultusunda
karar vermiş görüşü desteklemiştir. Ancak daha sonra bu görüş değiştirmek
suretiyle başka bir karar vermiştir; TCY
2. maddesinin ‘kanunda yazılı cezalardan ve güvenlik tedbirlerinden başka bir
ceza ve güvenlik tedbirine hükmolunamaz’ hükmünü içerdiği, yaşı küçük sanıklar
hakkında hangi hallerde çocuklara özgü güvenlik tedbirlerinin
uygulanabileceğinin aynı yasanın 31. maddesinde açık olarak belirtildiği
gözetilmeden, yağma suçundan mahkum olan sanık hakkında güvenlik tedbirine
karar verilmesi, Bozmayı gerektirmiştir.[38]
Bu dönem, çocuğun on beş yaşın başından başlayıp
küçüklük döneminin sona erdiği dönemdir. Bu dönem kısmi sorumluluk[39]dönemi olarak
adlandırılmaktadır. Yasa koyucu bu dönem çocukların, fiilin hukukî anlam ve
sonuçlarını algılama yeteneğinin geliştiğini ancak davranışlarını yönlendirme
yeteneğinin yeterince gelişmemiş olduğunu kabul etmiştir. Bu yeteneği tam
gelişmeyen çocukların dolayısıyla irade yeteneği zayıflamaktadır. İrade
yeteneği zayıf kabul edilen çocukların kusur yetenekleri de azalmakta
dolayısıyla cezalarında sorumlulukları belirlenirken indirime gidilmektedir.
5237 s. TCK nun 31. maddesinin 3. fıkrasında bu dönem çocuklar şu şekilde ele
alınmıştır; ‘Fiili
işlediği sırada onbeş yaşını doldurmuş olup da onsekiz yaşını doldurmamış olan
kişiler hakkında suç, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektirdiği
takdirde onsekiz yıldan yirmidört yıla; müebbet hapis cezasını gerektirdiği
takdirde oniki yıldan onbeş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. Diğer
cezaların üçte biri indirilir ve bu hâlde her fiil için verilecek hapis cezası
oniki yıldan fazla olamaz.’
Bu
dönem çocuklarla ilgili TCK düzenlemesine bakılacak olursa, 31. maddenin 3.
fıkrasında, önceki fıkra gibi ‘ Hukuki anlam ve sonuçları anlama’ ve ‘algılama
yeteneği’ aranmamıştır. Yani mahkeme bir inceleme yapmak zorunda değildir. Bu
kapsamda denilebilir ki TCK bu yaş grubu çocukların karine olarak kusur
yeteneğine sahip olduklarını kabul etmiştir. Ancak bu dönem çocukların kusur
yetenekleri azalmıştır. Bu durum madde gerekçesinde, ‘suç yoluna girmiş olan gençlerin, işledikleri
suçlar bağlamında irade yeteneğinin zayıf olduğu normatif olarak kabul
edilmiştir. Azalmış kusur yeteneğine sahip bulunan gençler hakkında kural
olarak indirilmiş cezaya hükmedilir’[40]
şeklinde açıklanmıştır. İşlediği fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını anlayabilen
çocuğun bilgisi ve hayat tecrübesi yeterli olmadığından davranışlarını
yönlendirmede sorunlar yaşamaktadır bu nedenle kusur yeteneği azalmaktadır.
Bu dönem çocuklar için bir sosyal inceleme rapor şartı
bulunmamaktadır. Buna rağmen pek tabi ki 15 yaşını tamamlamış çocuklarında
kusur yeteneği bulunmayabilir. Ancak bu şekilde bir iddia varsa durum, tam ve
kısmî akıl hastalığına ilişkin hükümler çerçevesinde değerlendirilecektir.[41]
Kanun bu dönem çocukların gerçekleştirdikleri
fiillerden dolayı aldıkları cezayı indirime tabi tutmuştur. Belirtilmelidir ki
TCK nun 31. maddesinin 3. fıkrasında her ne kadar sosyal inceleme raporu alma
zorunlu tutulmamışsa da yasak olduğuna belirleyen bir hal yoktur. Zira sosyal
inceleme raporunu düzenleyen ÇKK nun 35. maddesi sosyal inceleme raporunun çocuklar için alınabildiğinden
bahsetmekte aynı zamanda ilgili kanunun 3. maddesinde çocuk on sekiz yaşını
doldurmamış kişi olarak tanımlanmaktadır.
Alınan bu rapor incelendiğinde çocuk için güvenlik tedbirinin daha faydalı
olacağı anlaşılıyorsa çocuk hakkında ceza vermek yerine veya ceza ile birlikte
güvenlik tedbirine karar verilmelidir. Zira CMK nun 223.maddesinin 6. fıkrası
mahkumiyet yerine veya mahkumiyetin yanı sıra güvenlik tedbirine olanak
tanımaktadır.[42] Yasada kısa süreli hapis
cezalarının para cezasını veya belirtilen tedbirlerden birisine çevrilmesi
noktasında hüküm varken (TCK m. 50/3) uzun süreli hapis cezalarına ilişkin
böyle bir hüküm bulunmamaktadır.
5237 s. TCK nun ilk metninde yukarıda değinildiği gibi
bu yaş grubu içinde daha az ceza daha fazla oranda indirim kabul ediliyordu. Bu
oran yarı oranında idi. Fakat aynı şekilde 5377 sayılı yasa ile bu oran güncel
haline getirilmiş yani indirim oranı üçte bir oranına çekilmiştir. Bu oran
mülga yasa olan 765 s.TCK nun emsal maddesiyle aynı orandır dolayıyla yeni TCK
nun bu bakımdan lehe olma özelliği 5377 s. kanunla ortadan kalkmıştır. Ayrıca
cezanın indirilmesi, ve zaman bakımından uygulama konularında yukarıda
anlatınlar aynen geçerlidir. 5377 s. kanun ve TCK arasında uygulama bakımından
çıkan bir ihtilafta Yargıtay ‘Suç tarihi
de dikkate alınarak, 5237 sayılı TCK.nun 31/son maddesinin 5377 Sayılı Yasa ile
değişiklikten önceki hükmü gereğince sanığa verilecek cezanın 8 yıldan fazla
olamayacağı gözetilmeden fazla ceza tayini, Bozmayı gerektirmiştir.’
şeklinde karar vermiştir.
Suça sürüklenen çocuğun aynı zamanda akıl hastası
olduğu durumlarda vardır. Böyle bir durumda kusur yeteneğini etkileyen iki ayrı
hal çakışmaktadır. Bu durumda bulunan çocuğun kusur yeteneği olmadığının kabulü
ile hakkında cezaya hükmolunmayacağı düşünülse de, bu çocuklar hakkında
çocuklara özgü güvenlik tedbirleri mi akıl hastalarına ilişkin güvenlik
tedbirleri mi uygulanacağı, ÇKK nun 12. maddesinde düzenlenmiştir.[43] Bu
kapsamda TCK nun 31. maddesinin birinci ve ikinci fıkrası kapsamına giren
çocuklara, çocuklara özgü güvenlik tedbirleri uygulanacaktır. 3. fıkra
kapsamında kalan çocuklar hakkında ise akıl hastalığına ilişkin hükümlere
başvurulacaktır.
Bir kusur
yeteneğinin etkileyen hal olarak yaş küçüklüğü sadece TCK na veya sadece
ÇKK na etki etmemektedir. Anılan bu düzenlemelere paralel olarak yaş küçüklüğü
TCK kapsamında yaptırımlara da etki eder. CMK kapsamında soruşturma ve
kovuşturma evrelerine de etkileri olacaktır. Zira yukarıda açıklandığı üzere
sadece çocuklara özel ceza düzenlemeleri yetmez, çocuklara özgü yargılama ve
infaz özellikleri de mutlaka bulunmalıdır. Bu kapsamda yargılama ve infaz
hukuku üzerinde de yaş küçüklüğünün etkileri bulunmaktadır.
TCK nun 31. maddesi yaş küçüklüğü için temel kural
niteliğindedir. Ancak TCK bakımından yaş küçüklüğünün özellik gösterdiği başka
hal ve durumlarda vardır. Bunlara değinilecek olursa;
● TCK nun 50. maddesinin 3. fıkrası; ‘Daha
önce hapis cezasına mahkûm edilmemiş olmak koşuluyla, mahkûm olunan otuz gün ve
daha az süreli hapis cezası ile fiili işlediği tarihte onsekiz yaşını
doldurmamış veya altmışbeş yaşını bitirmiş bulunanların mahkûm edildiği bir yıl
veya daha az süreli hapis cezası, birinci fıkrada yazılı seçenek yaptırımlardan
birine çevrilir.’
hükmünü içermektedir. Bu bakımdan kısa süreli hapis cezalarının seçenek
yaptırımlara çevirme konusunda yetişkinlerde sınır 30 gün iken çocuklarda bir
yıldır. Konuyla ilgili Yargıtay şu şekilde bir hüküm tesis etmiştir; ‘Suç
tarihinde 18 yaşından küçük ve daha önce hapis cezasına mahkûm edilmemiş olan
sanık hakkındaki, 1 yıldan az hapis cezasının, 5237 sayılı Yasanın 50. maddenin
1. fıkrasındaki seçenek yaptırım veya tedbirlerden birine çevrilmesinin zorunlu
olduğunun nazara alınmaması bozmayı gerektirmiştir.’ [44]
● TCK nun 51. maddesinin ilk fıkrası ‘İşlediği
suçtan dolayı iki yıl veya daha az süreyle hapis cezasına mahkûm edilen kişinin
cezası ertelenebilir. Bu sürenin üst sınırı, fiili işlediği sırada onsekiz
yaşını doldurmamış veya altmışbeş yaşını bitirmiş olan kişiler bakımından üç
yıldır ‘
hükmünü içermektedir. Hüküm gereğince ertelenecek cezaların üst sınırı
yetişkinler için 2 yıl iken çocuklar bakımından 3 yıldır. Ayrıca 4. fıkranın
(c) bendi gereğince denetim süreci içinde ‘Onsekiz
yaşından küçük olan hükümlülerin, bir meslek veya sanat edinmelerini sağlamak
amacıyla, gerektiğinde barınma imkanı da bulunan bir eğitim kurumuna devam
etmesine,’ karar verilebilir.
● TCK nun 53. maddesi belirli hakları kullanmaktan yoksun bırakılma güvenlik tedbirini
içermektedir. Aynı maddenin 4. fıkrası gereği ‘fiili işlediği
sırada onsekiz yaşını doldurmamış olan kişiler hakkında birinci fıkra hükmü
uygulanmaz.’
● TCK nun 58. maddesinin 5. fıkrası gereğince; ‘Fiili
işlediği sırada onsekiz yaşını doldurmamış olan kişilerin işlediği suçlar
dolayısıyla tekerrür hükümleri uygulanmaz.’ Kanun çocukların
işlediği tekerrür suçlarda, kusur yetenekleri yeterince gelişmiş olmadığı için
bir tehlike görmemiştir.[45]
● TCK nun 66. maddesi dava zamanaşımı ile ilgilidir.
Maddeye göre ilk fıkrada suçların gerektirdiği cezalara göre bir ayrıma
gidilmiş ve bir sınıflandırma yapılmıştır. Fıkrada belirtilen süreler dolunca
kamu davası düşecektir. 2. fıkra ise ‘Fiili işlediği sırada oniki
yaşını doldurmuş olup da onbeş yaşını doldurmamış olanlar hakkında, bu
sürelerin yarısının; onbeş yaşını doldurmuş olup da onsekiz yaşını doldurmamış
olan kişiler hakkında ise, üçte ikisinin geçmesiyle kamu davası düşer.’ Hükmünü içermektedir.
Dolayısıyla dava zamanaşımı süreleri bakımından çocuklar, yetişkinlerden farklı
tutulmuş daha kısa süreler öngörülmüştür. 2. dönem çocuklar ile 3. dönem
çocuklar arasında da bir ayrım gözetilerek, bu iki yaş grubu bakımından 31.
maddeye paralel olarak farklı dava zamanaşımı süreleri öngörülmüştür. Ceza
zamanaşımı bakımından da farklı bir uygulamayan gidilmiştir. Ceza zamanaşımı
hükmün kesinleşmesinden infazın gerçekleşeceği tarihe kadar olan süreyle
ilgilidir. Buna göre belirli zamanda hüküm infaz edilemezse ceza zamanaşımı
gerçekleşir. TCK nun 68. maddesi bu
kurumu düzenlemiştir. Maddenin 2. fıkrası aynı şekilde yetişkinler için aranan
sürelerin küçükler için daha kısa olacağını hükme bağlamıştır. Tıpkı dava
zamanaşımı gibi, 3. dönem çocuklar için yetişkinlere göre sürenin üçte ikisinin
geçmesi buna nispeten 2. dönem çocuklar için sürenin yarısının geçmesi halinde
ceza zamanaşımı gerçekleşecektir.
Ceza
hukuku çocuğu sadece cezalandırma noktasında yetişkinlerden ayırmamıştır.
Çocuklar doğaları gereği yetişkinlerden daha farklı biyolojik, psikolojik ve
fizyolojik yapılara sahiptir. Bu bakımdan ceza hukuku, soruşturma ve kovuşturma
evrelerinde de çocukların yetişkinlerden farklı tutulmasını amaç edinmiş ve
onlara karşı daha hassas davranmıştır. Bu kapsamda çocuklarla ilgili ceza
muhakemesi sürecinde soruşturma ve kovuşturma evrelerinde öne çıkan bazı
kurallara değinilecektir.
● ÇKK nun 15. maddesi suça sürüklenen çocuğun
soruşturulmasında gösterilecek özellikleri içermektedir. Maddeye göre
soruşturma çocuk bürosunda görevli
Cumhuriyet savcısı tarafından bizzat yapılır. Soruşturma işlemleri
sırasında çocuğun yanında sosyal çalışma görevlisi bulundurulabilir. Ayrıca
savcı gerekli gördüğünde çocuk hakkında güvenlik tedbirlerinin uygulanmasını çocuk hakiminden isteyebilir. Bu
kapsamda belirtilmelidir ki fıkrada belirtilen çocuk bürosu, ÇKK nun 29.
maddesinde düzenlenen Cumhuriyet
savcılığı çocuk bürosu dur. Soruşturma işlemleri bizzat bu konuda deneyimli
uzman savcılar tarafından yapılmalıdır. Çocuk bakımından gösterilmesi gereken
hassasiyet göz ardı edilmemelidir. Ancak gecikmesinde sakınca bulunan hallerde
bazı işlemler çocuk bürosunda görevli olmayan savcılar tarafından yapılabilir.
Ayrıca Çocuklarla ilgili kolluk görevleri kolluğun özel birimleri tarafından
yerine getirilecektir.
● Yakalama, Gözaltına Alma ve
İfade Alma Yönetmeliğinin 19. maddesine göre fiili işlediği zaman oniki yaşını
doldurmamış olanlar ile onbeş yaşını doldurmamış sağır ve dilsizler, suç nedeni
ile yakalanamaz ve hiçbir suretle suç tespitinde kullanılamaz. Bu kapsamda 2. dönem
ve 3. dönem çocuklar suç sebebi ile yakalanabileceklerdir. Ayrıca ÇKK nun 16.
maddesine göre; Gözaltında tutulan
çocuklar, kolluğun çocuk biriminde tutulur. Kolluğun çocuk biriminin
bulunmadığı yerlerde çocuklar, gözaltına alınan yetişkinlerden ayrı bir yerde
tutulur. Ayrıca aynı kanunun 18. maddesi çocuklara kelepçe zincir ve
benzeri aletlerin takılamayacağını hükme bağlamıştır.
● ÇKK nun 21. maddesine göre 2. dönem çocuklar
hakkında 5 yılı aşmayan hapis cezası gerektiren suçlar bakımından tutuklama kararı
uygulanamayacaktır. Ayrıca adli kontrol hükümleri de cezai sorumluluğu olan
küçüklere uygulanabilir. ÇKK nun 20. maddesinde adli kontrole ilişkin
düzenlemeler bulunmakta olup çocuklar bakımından adli kontrolle birlikte
uygulanabilecek bir takım tedbirlerde maddede belirtilmiştir.
● CMK nun 150. maddesinin 2. fıkrası gereği suça
sürüklenen çocuklara müdafii atanması zorunludur. Yargıtay müdafii olmaksızın
yapılan işlemleri mutlak bozma sebebi saymaktadır. Konuyla ilgili Yargıtay bir
kararda On sekiz yaşını doldurmamış olan
sanığa istemi aranmaksızın bir müdafii görevlendirilmesi gerektiği
gözetilmeden, sanığın sorgusu yapılırken müdafii bulundurulmaması suretiyle
5271 s. CMK’nın 150/2. maddesine muhalefet etmesi, Bozmayı gerektirmiştir.[46]
● ÇKK
nun 19. maddesinde kamu davasının
açılmasının ertelenmesi müessesi düzenlenmekte idi, bu hüküm 2006 tarihinde
CMK na alınmıştır.[47]
Ertelemenin bazı koşulları bulunmaktadır. Bu koşullar gerçekleştiğinde kamu
davasının açılması 5 yıl ertelenecektir. Kişi bu süre içerisinde kasti bir suç
işlemezse kovuşturmaya yer olmadığına dair kararı verilecektir. Hükmün çocuklar
bakımından farkı ise erteleme süresinin 3 yıl olmasıdır. Bu kurum kusur
yeteneği bulunan 2. dönem ve 3. dönem çocuklara uygulanır, Zira 1. dönem
çocukların hakkında kovuşturma yapılamaz.
● ÇKK nun 36.
maddesine göre ‘ Hakkında koruyucu ve
destekleyici tedbir kararı verilen, kamu davasının açılmasının ertelenmesi
kararı onanan, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilen çocuğun
denetim altına alınmasına karar verilebilir.’ Hükmünü içermektedir. Buna
göre maddede belirtildiği gibi çocuğun tedbir altına alınmasına karar
verilebilir. Bu kapsamda denetim altına alınan çocuğa ÇKK nun 17. maddesi
gereği denetimli serbestlik ve yardım
merkezi şube müdürlüğü tarafından bir denetim görevlisi görevlendirilir.[48]
● ÇKK nun 17. maddesine göre çocukların yetişkinlerle birlikte suç işlemesi hâlinde, soruşturma ve
kovuşturma ayrı yürütülür. Bu kapsamda iştirak halinde işlenen suçlar
bakımından çocuk suçlu yetişkinlerin arasından ayırt edilerek kendisiyle ilgili
görevler ve makamlar tarafından yargılanır. Bu kapsamda çocuk mahkemesi gerekli
gördüğü takdirde yargılamayı genel mahkemede görülen davanın sonuna
bırakabilir. Ancak maddenin devam eden fıkrasında ‘Davaların birlikte yürütülmesinin zorunlu görülmesi hâlinde, genel
mahkemelerde, yargılamanın her aşamasında, mahkemelerin uygun bulması şartıyla
birleştirme kararı verilebilir. Bu takdirde birleştirilen davalar genel
mahkemelerde görülür.’ hükmü bulunmaktadır. Çocukların yargılanması gereken
makam çocuk mahkemeleridir ve açıklandığı üzere bu yargılama bazı özellikler
içermelidir. Bu kapsamda çocukların genel mahkemelerde yargılandırılması doğru
değildir. Böyle bir durumda mahkemenin tedbire hükmedip, 2. fıkra uyarınca
genel mahkemede süren davanın sonunu beklemesi daha doğru bir davranış olabilir.[49]
● Belirtilmelidir ki ÇKK nun 24. maddesi uzlaşmaya
ilişkin hükümlerin çocuklara da uygulanacağından bahsetmiştir. Bu kapsamda CMK
nun 253. maddesinde düzenlenen uzlaşma kurumunun kusur yeteneği bulunan
çocuklar bakımından da uygulanması gereklidir.
Yukarıda da
açıklanan bilgiler ışığında, çocukların yargılanma şekilleri kovuşturulmaları
da yetişkinlere göre farklılık gösterecektir. Bu kapsamda çocuklarla ilgili
olarak, özel çocuk mahkemeleri kurulmuştur. Çocuk mahkemeleri, çocuk mahkemesi ve çocuk ağır ceza mahkemesi olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Genel
hükümlere göre sulh ceza ve asliye ceza mahkemelerinin görev alanına giren
suçlara çocuk mahkemesi bakar. Çocuk mahkemesi tek hakimden oluşur.
Ağır ceza mahkemelerinin görev alanına giren suçlara ise çocuk ağır ceza mahkemesi bakar. Bu mahkeme ise bir başkan ve iki
üyeden oluşur. Ayrıca ÇKK nun 28.maddesine göre çocuk yargılamasında görevli
hakimler ve savcılar tercihan çocuk
hukuku alanında uzmanlaşmış, çocuk psikolojisi ve sosyal hizmet alanlarında
eğitim almış olan hâkimler ve Cumhuriyet savcıları arasından seçilecektir.
● Kural olarak
genel duruşmalar alenidir. Ancak CMK da düzenlendiği üzere bazı gerekli
hallerde duruşma kapalı yürütülebilir. Çocuklar bakımından ise CMK nun 185.
maddesi ‘ Sanık, onsekiz yaşını doldurmamış ise duruşma kapalı yapılır; hüküm de
kapalı duruşmada açıklanır.’ hükmünü içerir. Ancak hemen belirtilmelidir ki
ÇKK yönetmeliğinin 12. maddesi gereğince suç işlediği tarihte 18 yaşını
doldurmamış olsa dahi duruşma tarihinde artık 18 yaşını dolduran kişinin
duruşmaları açık yapılır. Hükümde açık duruşmada açıklanır.[50] Yargıtay
bir kararında kapalı duruşma hükmü ile ilgili şu şekilde karar vermiştir; Sanık M.'in suç tarihinde, yargılama
sırasında ve hüküm tarihinde 18 yaşını bitirmemiş olduğundan 5271 sayılı
CMK.nun 185. maddesi uyarınca duruşmanın kapalı yapılması, hükmün de kapalı
duruşmada açıklanması gerektiği gözetilmeksizin, nihai hükmün kurulduğu
duruşmanın açık yapılması, giderilmesi olanaklı olmadığından bozma nedeni
yapılmamıştır. Görüldüğü üzere Yargıtay kapalı duruşma zorunluluğuna
uyulamasını, giderilme olanağı bulunmadığı için bozma sebebi olarak
görmemektedir.
ÇKK 22. maddesinin 3. fıkrası çocuğun duruşmadan
bağışık tutulabileceğinden bahsetmektedir. Fıkraya göre; ‘Duruşmalarda
hazır bulunan çocuk, yararı gerektirdiği takdirde duruşma salonundan
çıkarılabileceği gibi sorgusu yapılmış çocuğun duruşmada hazır bulundurulmasına
da gerek görülmeyebilir.’
● Hükmün açıklanmasının geri bırakılması
kurumu yargılanması tamamlanmış olan sanığın belirli bir süre denetim altında
tutulması(probation) esasına dayanmaktadır.[51] İlk
defa ÇKK 23 de hüküm altına alınan bu müessese daha sonra tıpkı kamu davasının
açılmasının ertelenmesi kurumu gibi CMK ya alınmıştır. Bu kapsamda kurumun
belirli şartları vardır, bu şartlar gerçekleştiği takdirde hükmün açıklanması 5
yıl süreyle geri bırakılır. Çocuklar için ise bu süre 3 yıl olarak belirlenmiştir.
CGTİK
nun 106. maddesinin 4 ve 11. fıkralarına göre Çocuklar hakkında hükmedilen adli
para cezası ile hapis cezalarından çevrilen para cezasının ödenmemesi halinde,
bu cezalar hapse çevrilemez, bu para cezaları 6183 s. AATUHK hükümlerine göre
tahsil edilir.
Genel
olarak ceza muhakemesine hakim olan bu iki ilke, birbirinin karşıt kavramları
olarak karşımıza çıkmaktadır. Kavramlara değinilecek olursa kısaca kovuşturma mecburiyeti ilkesi, araştırma
mecburiyeti, kamu davası açma mecburiyeti ve kamu davasını yürütme mecburiyeti
ilkelerinden oluşmaktadır.[52]
Araştırma mecburiyeti soruşturmaya ilişkin bir süreç olduğu için kural olarak
istisnası yoktur.[53] Buna
karşılık kamu davasının açılmasına ilişkin, suça ilişkin şüphenin ciddi
olduğunun tespit edilememesi halinde savcının dava açmasında veya dava
yürütmesinde sahip olduğu takdir yetkisi maslahata
uygunluk ilkesiyle açıklanır.[54]
ÇKK
yukarıda açıklandığı üzere kamu davası açılmasının ertelenmesi ve hükmün
açıklanmasının geri bırakılması kavramlarını düzenlemiştir. Bu kavramlar
maslahata uygunluk ilkesiyle açıklanabilecek kavramlardır. Bu kapsamda ÇKK nun
maslahata uygunluk ilkesini benimsediği söylenmektedir.[55] CMK
nun ise 170. maddesinde Kamu Davası Açma
Görevi düzenlenerek kanunda kural olarak kovuşturma mecburiyeti ilkesinin
benimsendiği görülmektedir. Ancak ÇKK da düzenlenen kurumların CMK ya da
alınmasıyla, yani kanuna alınan 171. maddenin 2. fıkrasında düzenlenen kamu davası açılmasının ertelenmesi
müessesi, CMK da maslahata uygunluk ilkesi
prensibinin gerçekleşmesi bakımından atılan önemli bir adımdır.[56]
Çocuklar
tarihin birçok döneminde en çok istismara maruz kalan toplum kesimini
oluşturmaktadır. Çocuk eğitimi ve gelişimi neticesinde suç işler. Kimse
doğuştan suçlu değildir, çocuğu suç işlemeye yönlendiren toplumun ona biçtiği
rol ve kötü örneklerdir. Bu kapsamda çocuk hiçbir zaman bir yetişkinle aynı
kefeye konularak cezalandırılmamalı, kendine özgü bir ceza sistemi olmalıdır.
UA anlaşmalarında etkisiyle nispeten bu durum sağlansa da günümüzde görülen
hırsızlık yaralama ve cinsel suçların yoğunluğu hala alınan önlemlerin yeterli
olmadığını göstermektedir. Türk ceza hukuku çocuk koruma kanunuyla önemli bir
adım atmışsa da uygulama da halen çocuklara gerekli hassasiyetin gösterilmediği
bilinmektedir. Ceza hukukumuz yaş küçüklüğü evresini üçe ayırsa da kanımızca
ülkemizin toplumsal ve kültürel durumu ve entelektüel olgunluk durumu gereği
yaş küçüklüğü evreleri iki ye ayrılmalıdır. Bu evreler ise 0-12 ve 12-18
olmalıdır. Zira bizim ceza hukukumuzda 2. dönem çocuklar için kusur yeteneği
tespiti yapılmakta ise de 3. dönem çocuklar için yapılmamaktadır. Kanımızca 3.
dönem çocuklar içinde kusur yeteneği tespiti yapılmalı, onların cezai
sorumlulukları tespit edilmelidir. Karine olarak bu dönem çocuklarda cezai
sorumluluk olduğunu kabul etmek ceza adaleti açısından doğru bir durum
değildir. Zira çoğu zaman bu dönem çocuklarda davranışlarını yönlendirme
kabiliyetine sahip olmamakta hatta işledikleri eylemlerin hukukî anlam ve
sonuçlarını bilmemektedirler.
Kitaplar
Artuk
Mehmet Emin/ Gökcen Ahmet/ Yenidünya Caner, Ceza Hukuku Genel
Hükümler, 3. Bası, Ankara 2007
Bakıcı Sedat,Ceza
Hukuku Genel Hükümleri,Adalet Yayınevi,Ankara 2008
Centel Nur/
Zafer Hamide/ Çakmut Özlem, Türk Ceza Hukukuna Giriş, 3. Bası(Beta
Yayınları),İstanbul 2005
Demirbaş Timur,
Ceza Hukuku Genel Hükümler, Seçkin Yayınları, Ankara 2011
Koca Mahmut/
Üzülmez İlhan, Türk Ceza Hukuku
Genel Hükümler,3. Bası(Seçkin Yayınevi), Ankara 2010
Özbek
Veli Özer/ Kanbur Nihat/ Bacaksız
Pınar/ Doğan Koray/ Tepe İlker, Türk Ceza Hukuku Genel
Hükümler, Seçkin Yayınları, Ankara 2010
Öztürk Bahri/
Tezcan Durmuş/ Erdem Mustafa Ruhan, Nazari ve Uygulamalı Ceza Muhakemesi Hukuku,
Seçkin Yayıncılık, Ankara 2009
Parlar Ali/
Hatipoğlu Muzaffer, Türk Ceza Kanunu
Yorumu, Cilt 1, 2. Baskı(Seçkin Yayıncılık), Ankara 2008
Tezler
Aslan Beşir,
Ceza Hukukunda Yaş Küçüklüğünün Etkisi, Yayınlanmış Yüksek Lisans Tezi, Yüksek
Öğretim Kurulu Ulusal Tez Merkezi, Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü, İzmir 2007
Turan, Doğan
Kubilay, Türk Ceza Hukukunda Suça Sürüklenen Çocuk Hakkında Güvenlik
Tedbirleri, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Başkent Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü, Ankara 2006
Diğer Kaynaklar
Sinerji Hukuk Yazılımları
www.kararevi.com
TCK Türk
Ceza Kanunu
ÇMKYUK Çocuk
mahkemelerinin kuruluşu görevi ve yargılama usülleri hakkında kanun
ÇKK Çocuk Koruma Kanunu
Nüf K Nufus
Kanunu
CMK Ceza Muhakemesi Kanunu
s. Sayılı
CD Ceza Dairesi
Bkz Bakınız
CGTİK Ceza ve Güvenlik
tedbirlerinin infazı hakkında kanun
CGK Ceza Genel Kurulu
AATUHK Amme Alacaklarının Tahsil Usulü
Hakkında Kanun
UA Uluslararası
C. Cilt
[1] Aslan Beşir, Ceza Hukukunda Yaş Küçüklüğünün Etkisi, Yayınlanmış
Yüksek Lisans Tezi, Yüksek Öğretim Kurulu Ulusal Tez Merkezi, Dokuz Eylül
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İzmir 2007, 4
[2] Turan, Doğan Kubilay, Türk Ceza Hukukunda Suça Sürüklenen Çocuk
Hakkında Güvenlik Tedbirleri, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Başkent
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara 2006, Giriş
[3] 26.09.2004 tarih ve 5237
s. Türk Ceza Kanunu, (RG. 12.10.2004 - 25611)
[4] Turan, Giriş
[5] 03.07.2005 tarih ve 5395
s. Çocuk Koruma Kanunu, (RG. 15.07.2005 – 25876)
[6] Centel
Nur/ Zafer Hamide/ Çakmut Özlem, Türk Ceza Hukukuna Giriş,
3. Bası(Beta Yayınları),İstanbul 2005, 361
[7] Özbek Veli Özer/ Kanbur Nihat/ Bacaksız Pınar/ Doğan
Koray/ Tepe İlker, Türk Ceza Hukuku
Genel Hükümler, Seçkin Yayınları, Ankara 2010, 338
[8] Özbek/ Kanbur/ Bacaksız/ Doğan/ Tepe, 338
[9] Artuk Mehmet Emin/ Gökcen
Ahmet/ Yenidünya Caner, Ceza Hukuku
Genel Hükümler, 3. Bası, Ankara 2007, 602
[10] Özbek/ Kanbur/ Bacaksız/ Doğan/ Tepe, 338
[11] Artuk/ Gökcen/ Yenidünya, 602
[12] 765 s. Türk Ceza Kanunu,
01.03.1926, (13.03.1926-320)
[13] Koca Mahmut/ Üzülmez İlhan,
Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler,3. Bası(Seçkin Yayınevi), Ankara 2010, 327
[14] Centel/ Zafer/ Çakmut, 361
[15] Centel/
Zafer/ Çakmut, 362
[16] Aslan Beşir,
32-34
[17] 05.05.1972 tarih ve 1587
s. Nüfus Kanunu, ( RG. 16.05.1972-14189)
[18] Özbek/ Kanbur/ Bacaksız/ Doğan/ Tepe, 348
[20] Koca/ Üzülmez, 329
[21] Özbek/ Kanbur/ Bacaksız/ Doğan/ Tepe, 349
[22] Yargıtay 6. CD,
03.10.2007, 6181-9840 (Parlar Ali/ Hatipoğlu Muzaffer, Türk Ceza Kanunu
Yorumu, Cilt 1,(Seçkin Yayıncılık), Ankara 2008, 648)
[23] Özbek/ Kanbur/ Bacaksız/ Doğan/ Tepe, 352
[24] Aslan, 42
[25] Yargıtay 4. CD,
20.04.1994 352-3841, (Sinerji Hukuk Yazılımları)
[26] Yargıtay 1. CD, 24.7.2008
2777-6275, (Özbek/ Kanbur/ Bacaksız/
Doğan/ Tepe, 352)
[27] Yargıtay 11. CD,
17.09.2003 2002/248 - 2003/5793, (Bakıcı
Sedat,Ceza Hukuku Genel Hükümleri,Adalet Yayınevi,Ankara 2008, 700)
[28] Yargıtay 11. CD,
17.12.2003 2002/13785 – 2003/9448, (Bakıcı,
701)
[29] 5271 sayılı Ceza
Muhakemesi Kanunu, 04.12.2004, (17.12.2004-25673)
[30] Bakıcı, 694; Koca/ Üzülmez,
331; Centel/ Zafer/ Çakmut, 370
[31] Artuk/ Gökcen/ Yenidünya, 609
[32] Aslan, 54
[33] 2253 s. Çocuk Mahkemelerinin Kuruluşu Görev
ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun, 07/11/1979, (21/11/1979-16816)
[34] Yargıtay 6. CD,
06.04.1999, 1637-1721, (Sinerji Hukuk Yazılımları)
[35] 5377 s. Türk Ceza
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun, 29.06.2005, (08.07.2005-25869)
, 326-327; Artuk/ Gökcen/
Yenidünya, 610
[37] Demirtaş, 327
[38] Demirtaş, 327
[39] Aslan, 55
[40] Türk Ceza Kanunu Madde Gerekçeleri, Sinerji Hukuk Yazılımları
[41] Centel/ Zafer/ Çakmut, 371
[42] Centel/ Zafer/ Çakmut, 372
[43] Özbek/ Kanbur/ Bacaksız/ Doğan/ Tepe, 349; Koca/ Üzülmez, 333
[44] YCGK, 23.06.2009 Tarih ve 2009/2 E., 2009/169
K. (www.kararevi.com)
[45] Aslan,
106
[46] Yargıtay 2. CD,
16.04.2007, 2688-5453 (Parlar/ Hatipoğlu,
648)
[47] Özbek/ Kanbur/ Bacaksız/ Doğan/ Tepe, 346
[48] Denetim görevlisinin
görevleri için ayrıca bkz. ÇKK m. 38
[49] Centel/ Zafer/ Çakmut, 375
[50] Aslan, 154
[51] Özbek/ Kanbur/ Bacaksız/ Doğan/ Tepe, 346
[52] Özbek/ Kanbur/ Bacaksız/ Doğan/ Tepe, 345 ; Öztürk Bahri/ Tezcan Durmuş/
Erdem Mustafa Ruhan, Nazari ve
Uygulamalı Ceza Muhakemesi Hukuku, Seçkin Yayıncılık, Ankara 2009, 142
[53] Özbek/ Kanbur/ Bacaksız/ Doğan/ Tepe, 345
[54] Öztürk/ Tezcan/ Erdem, 144
[55] Özbek/ Kanbur/ Bacaksız/ Doğan/ Tepe, 345
[56] Özbek/ Kanbur/ Bacaksız/ Doğan/ Tepe, 345